BoMoVu Beden Spor Tahakküm söyleşilerimizin bu haftasında; gezegenimizi ve bedenimizi en iyi tanıma ve kavrama yöntemlerinden biriyle ilgili konuşacağız: yürümek! Bu temel yöntem, bireylerin ilk öğrendiği bedensel hareketlerden biri olup, şartlı olarak öğrenilmesi ve refleks haline gelmesi dolayısıyla kendisinin yetileri ve önemi pek küçümsenmekte. Peki ya tam farkındalıkla, bilmediğimiz ülke ve coğrafyalarda günlerce, kilometrelerce yürürsek ne olur?
Bu söyleşinin amacı, yürüme eylemini ele alarak; yürümenin bedendeki etkisine ve işlevine odaklanmak olacaktır. Yürüyen kişinin etrafını gözlemlerken kendi iç dünyasında yola çıkarak, beş duyusunu dinginlikle yeniden keşfederek, bir yere kök salmadan dünyadan gelip geçmesi, insan olmaya dair yeni bir bakış açısı getirebilir mi?
Dicle Doğan
Yürüyerek seyahat eden bağımsız koreograf, performans sanatçısı ve eğitmen. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
Çağdaş Dans Anasanat Dalı'ndan 2011 yılında mezun oldu. 2006 yılından beri birçok uluslararası platformda önemli koreograf, yönetmen ve
oyuncularla çalışma fırsatı buldu. Tiyatro toplulukları ve kurumlarında koreograf olarak çalışıyor. Oyunculara "oyunculukta beden kullanımı,
hareket ve farkındalık" eğitimleri veriyor. 2015 yılından beri meditatif yaklaşımları derinlemesine bir yol ile araştırmak için ülkeler arası
yürüyerek seyahat ediyor.
----
Yürümekle ilgili "Minimal bir yaşam sürmek zorunda olmak. Daha bağımsız olmak, aslında hiçbir yere ait olamamak, köklenmemek. Bende uyandırdığı hisler bunlardı," diyor Doğan ve devam ediyor: "Konformist olmamak. Mesela bazı yürüyüşçüler çantalarında sadece bir tane güzel kıyafet taşıyorlar. Kilometrelerce yürüdükten sonra bazen canları güzel bir yere gitmeyi çektiğinde o kıyafeti giyiyorlar. Hayat bu kadar az şeyle ve basit yaşanılabilir mi, diye yola çıktım aslında. Ve gerçekten de onu öğrendim; hayat çok güzel ve basit olabiliyormuş."
Yürümenin kendisi insana minimalizmi öğretse de çok değerli bir şeyi istiyor karşılığında: Zaman. Bunu elde etmek ise çok pahalı bir şey aslında. Dicle Doğan'a bunu sorduğumda şöyle diyor: "Freelance çalışıyorum. Ne yapıyorum? Çok az harcıyorum, neredeyse hiç harcamıyorum. 2 gün sonra yürüyüşe çıkacağım için uzun bir zaman sonra bugün bir şeyler aldım. Kentle ilişkim o kadar minimumda ki, o yüzden hiç para harcamıyorum. O kadar para harcamadığım için de kazandığım para yetiyor. Şu an tek para harcadığım şey yürüyüşlerim aslında."
"Yürümek hiçbir zaman konforlu bir şey değil ama ben o acıyı çok seviyorum," diyor Dicle Doğan ve devam ediyor: "İlk başta kendinle baş başa kalmanın ne demek olduğunu bilmiyordum ama çok eğlenceli olduğunu gördüm. Yolda bağırarak şarkı söylüyorsun, zıplıyorsun, bağıra çağıra konuşuyorsun, küfrediyorsun, ağlıyorsun ve kimse seni görmüyor, duymuyor! Şehre döndüğümde o alışkanlıkla yüksek sesle kendimle konuşurken buluyorum bazen. Kendinle kamp yapmak çok eğlenceli bir şey. İlk başta elbette zor ama geçiyor. Zamanla ben de kendimle kaldığımda ne kadar iyi olabildiğimi ya da ne kadar kötü olabildiğimi öğrendim."
"Bana ilk başlarda çok koyuyordu bu," diyen Doğan devam ediyor: "Üçüncü rotamda çok fazla insana rastlamıştım. İspanya-Portekiz arasındaki 850 kilometrelik bir rotaydı. 'Merhaba, nereye yürüyorsun' diye tanışıp, akşam birlikte yemek yedikten sonra herkesle vedalaşmak bana koymuştu orada. Ya da elveda bile diyememişim çünkü 'yarın nasılsa göreceğim' deyip bir daha hiç karşılaşmamışım. Sonra fark ettim ki yolun 'fıtratında' bu var. O senin yolundan geçen birisi. Ve bu bana gündelik hayatımda çok yardımcı oldu. İnsanları sahiplenmemek, öylece çekip gitmek, herkesin hayatında bir rolü vardır, misyonunu tamamlar ve gider… O yüzden ilişkilerimi de çok rahatlattı."
"Ama," diyor Doğan, "Yeryüzün gerçek bir parçası olduğumu hissediyorum yürürken. Bütünleşiyorsun her şeyle…"
Sanırım bu paha biçilemez bir duygu…